Çarşamba, Ağustos 18, 2010

kelimelerin gücü

1
ilkokuldaki en yakın arkadaşlarımın ikisinin adı cihan ve cenk idi. durup durup 1. cihan cengi, 2. cihan cengi geyiği yapardım. ya da sadece aklımdan geçirirdim, hatırlayamıyorum şu an. ama böyle bi ilkokul çocuğuydum.

Salı, Haziran 15, 2010

şiir

1
sıcak ve kavruk...
bir öğle vakti,
karşıdan karşıya geçiyordum
işlek bir caddeden

ve neden,
hiç peltek arkadaşım
olmadığını düşündüm...

1954, doğu berlin

bu şiiri nazım hikmet yazdı diye yutturabilirim gibime geliyor.

Çarşamba, Haziran 09, 2010

bizden saklananlar

0
fidelity sadakat demek. fidel castro'nun adı olan fidel de fidelity'nin kökü oluyor, yani sadakat kelimesinin kökü, sadaka. fidel=sadaka. komünizm'de sadaka yoktur, eşit paylaşım vardır. dolayısıyla fidel'in bir amerikan casusu olması ihtimalini ciddiyetle dikkate almak lazımdır. bu oyunlara gelmeyin!

Heather'a veda ederken..

3
İngiltere’deki balık avcıları, acı bir kayıpla sarsıldı. Yateley’deki gölde yaşayan 40 yaşındaki ‘Heather’ ve ‘Leather’ adlı iki sazan balığından biri, önceki gece ölü bulundu.

Her birine 30 bin sterlin değer biçilen ve en az 1000 kez yakalanıp yeniden serbest bırakılan bu iki balıktan ‘Heather’, önceki gece “eceliyle” öldü. Heather açık ara İngiltere’nin en ünlü balığı kabul ediliyordu. 

Haber böyle. Bir balık 1000 kez yakalandıysa ben o balığı tebrik ederim. Burada da anarım. Eceliyle ölmüş, bu da balık aleminde büyük başarıdır. Ama her ölüm erken ölümdür derler, haklılar. Aşk olsun çocuk, aşk olsun.

Pazar, Haziran 06, 2010

tesadüf mü?

3
annemin evde kullandığı -sanıyorum mekik aleti- fitness zımbırtısı alman milli takımının kalecisi rene adler'le aynı ismi taşıyor. işte o alet:




ve işte o kaleci:




bu mükemmel sistem bir tesadüf eseri oluşmuş olabilir mi?

Salı, Haziran 01, 2010

kan grubu kartı

0


bugün değineceğimiz memleket meselemiz, bürokrasi tarihinin en saçma icadı olan "kan grubu kartı" olayıyla ilgili. bi kere "bürokrasi tarihinin en saçma icadı" tanımlaması bile yeterince fikir veriyor, malum bürokrasi denen şey zaten bir saçmalıklar topluluğu.

bu kan grubu kartıyla büyük çoğunluğun tanışması ehliyet alırken oluyor. istenen evraklar arasında kan grubu kartı diye bir şey görünce gayri ihtiyari aklıma üzerinde 0 rh + yazan bir kartvizit geldi, güldüm kendi kendime. ve güneşli bir pazartesi sabahı polikliniğe girmemden tam 5 dakika sonra elimde 0 rh + yazan bir kartvizitle, ve cüzdanımda 10tl civarı bir hafiflemeyle birlikte kendimi bahariye'de buldum.

işte memleket gerçekleri.

Pazartesi, Mayıs 31, 2010

sibirya halk türküsü

1
feci derecede komik gelmesini falan geçtim de, bunu gerçekten severek dinleyen bi ben varım heralde. adamlar kendilerince yapmış bi şeyler, ama konu o değil. 57. saniyeden itibaren beliren adamların yalnızlığı nedir öyle ya? konu o. bence şarkıda da öyle bi şeyler anlatıyor bunlar, çaarındagarıngarınçaarındagordungordun falan adamlar bunu anlatıyor yani, ne işimiz var lan bizim burda, bembeyaz bi yerde, allah unutmuş, bi bok yemişiz burda doğmuşuz, bari takılalım diyorlar. bu şarkının türkünün ana fikri budur.

bi de bu adamlar cidden türk, uzaktan falan, kesin yani araştırın, bu kadar tanıdık gelemez çünkü bi dil. hadi göreve!

iron man aldatmacası

0


şarjı biten adamdan süperkahraman olmaz derim her platformda. bütün iron man çizgi filmleri filmleri falan bunun üstüne kurulu. adamın şarjı tamken avea'yla bile şebeke var, karşısında kimse duramıyor, dolayısıyla olayın bi anlamı yok. gülmece eğlence şaka falan olması için iron man'in zor duruma düşmesi lazım, derhal şarjı bitiyor, iron zor duruma düşüyor, hırpalanıyor, metal yorgunluğu oluyor. işte zırhı bu dakikalarda hakkını veriyor, iron man ince uçlu nokia şarj aleti ararken onu kem gözlerden koruyor. biz iron'dan gelen her takırtı tukurtuda hop oturup kalkarken alet bize güvence verircesine tok sesler çıkartıyor. bu arada herkes iron'a karşı. sonra iron şarj aletini buluyor bi şekilde, kötüleri kovuyor falan, olay bitiyor.

arada da monaco'da tur atıyor, biraz içip sapıtıyor falan. bunlar süperkahramanlığın doğasında var olan şeyler. adamların varoluşu o şekilde gerektiriyor, asi olacak. ama delikanlı süperkahramanın örümcek içgüdüsü olur. lafım sana iron!

Salı, Mayıs 18, 2010

partiküller üzerine

0
diş fırçamı hayatta banyoda bırakmam.

--
attığım başlığa en alakasız notadan girmeye çalışıyorum konuya. daha doğrusu böyle yaptığımı fark ettim şimdi. bilinçli olmadan yapıyordum ki birden jeton düştü, böylece olayın bi esprisi kalmadı. şimdi kendimi bunu yapmak için kasıyormuş gibi hissediyorum, suçluluk duyuyorum. olmuyor. neyse, böyle bir üslup olmuş, gelişmiş, haberiniz olsun, farkında olun. çünkü sadık bir izleyici kitlesi yaratmanın en etkili yolu izleyiciye kendini ayrıcalıklı ve zeki hissettirmektir. zeki demirkubuz filmlerinde çarpan kapıları gören seyirci kendini sinema alimi sanır, ben zeki'yi anlıyorum diye gezer. neyse, ayak üstü kendimi zeki'yle eş kategorilere de sokmuş oldum. amin
--

çünkü banyoda sıçılır. esas vazifesi o değil tabii de, tali olarak o işlevi de var sonuçta. tek banyolu evlerde asli işi de o gerçi. neyse sıçılır sonuç olarak. işte o bok partikülleri havaya yayılır, diş fırçama gelir konar diye düşünüyorum. hastalık derecesinde rahat olma iddiasıyla piyasaya sürülen ben, böyle psikopatça bir düşünceyi neremden çıkardığımı düşünür iken buralara sürüklendim. böyle.

hayattan zevk alabilmeye dair

1
bundan sonra hayattan nasıl zevk alacağınızı bana soracaksınız. bugün bu karara vardım. bugünkü etkinliğimiz için bugünü seçmemin özel bi nedeni oldu tabii.. yağmurlu bir gün olması lazım. şöyle:

motordan inmemle eve girmem arasında bi 6-7 dakika oluyor genelde. bana hiç yakışmayan bi romantizmle betimlemek gerekirse, o gri gökyüzü, aynı grilikte deniz, yağmur ve hafif rüzgar eşliğinde rıhtımda angut angut yürürken kulaklıklardan gelme ihtimali olan tek bir şarkı olabilir. işte onu dinleyip başka hiçbir şey duymadan düşünmeden yürümek var ya, bana allahın herhangi bir gününden beklediğim her şeyi veriyor. fazlasında gözüm varsa da götüm diyerek ortamı bozuyorum. o şarkıyı da günün şarkısı ilan ettim şimdi.

işte o şarkı:

yahşi batı

0
ev ahalisi izleyince ben de izlemiş sayıldım. cem yılmaz'ın zengin ve görece olarak kültürlü bir ergen olduğu kanaatiyle zengin, kültürlü ve daha çok para kazanmak isteyen bir yapımcı olduğu kanaati arasında kaldım.

bi türk kovboy filminde bile tutup filmin toplam 3 saniyesini oluşturan bürokrasiye-laf-geçirici bir espriye gülmem sonucu ise hafiften sıkıcı bi insan olduğumu fark ettim ufaktan.

müzikleri güzeldi allah için. western yöresi havası sonuçta.

hayattaki hiyerarşilere dair

0
şimdi dünyadaki hiçbir insanı kendimden büyük ve üstün görme eğiliminde değilim. kendimi büyük gördüğümden değil, insanları abartmamak gerektiğinden. tarihe geçmiş büyük mucitler, kahraman liderler, peygamberler, karl marx'dan michael jackson'a, istisnasız hepsi ölü. demek ki sonuçta dünya kimseye kalmıyor.

ölüleri bi tarafa bırakıp yaşayanlara dönecek olursak. barack obama ve eda taşpınar başta olmak üzere dünya üzerindeki istisnasız tüm insanlar sıçıyor. ve ben sıçan hiçbir insan evladını idolleştirmeyi kendime yediremiyorum. sonuçta adam her gün 5-45 dakikasını tuvalette oturup sıçarak geçiriyor. 2 apartman sahibi olan milyoner ev sahibimizle her gün aynı kanalizasyon sistemine sıçıyoruz. eşitiz yani bu düzlemde. totale vurunca kıvanç tatlıtuğ'la da aynı sisteme sıçtığım sonucuna varabiliyorum. istediği kadar yakışıklı olabilir, hala sıçıyor.

keza obama da öyle.. beyaz saray'daki alelade bi hizmetçiyle aynı kanalizasyona sıçıyor. şimdi birisi kalkıp obama'nın güvenlik gerekçeleriyle fbi tarafından farklı bir kanalizasyona sıçırttırıldığını iddia edebilir, o başka, alakasız.

yani böyleyiz işte. bi gün bu boş etkinlikten azade bir insan yeryüzüne inerse o gün ben de onu başımın üstünde tutarım. o güne kadar böyle.

Cuma, Mayıs 14, 2010

düğün şarkıları listesi

4
dans etmeyi bilmem, ufukta gelin de evlilik de yok, ama ilk dansımı yapacağım şarkıyı buldum sanki. kimse olmasa tek yaparım ilk dansımı, sorun yok.

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

ticaret hayatına dair

0
çok fazla yahudi soykırımı izlediğim bi dönemde sabun ithalat-ihracatı işine girmiştim. eski zamanlar.. reklam kampanyamı "orospu çocuklarının sabunu" sloganı üzerine kurmuştum, ama battım sonra. insanların espri anlayışı olmadığını fark etmem de o döneme denk gelir.

Pazartesi, Mayıs 10, 2010

hayattaki hakikatlere dair

0
hakikaten yerine hakkaten yazmaktan delicesine keyif aldığımı fark ettim. daha içten, daha dobra, daha samimi, halktan bir hava yaratıyor. tabii bu keyfi daha önce de alıyodum ama fark etmem şu ana tekabül ediyor. bazı şeyleri insan zamanla anlıyor.

Cuma, Nisan 30, 2010

yakın zamanlar

0
bloğa baştan başlamışız haberimiz yok. o yüzden bi şeyler çiziktirmek icap ediyor. barton fink'te barton fink üretemiyordu hatırlayacağınız üzere, bende de öyle bi durum var. tek farkım, bende zaten öyle bi yetenek yok. niye burdayız diye soracak olursanız ben de aynı sorunun cevabının peşindeyim. bulunca aydınlatıcam söz. barton fink güzel filmdi ama.